19 Haziran 2012 Salı


Ne kadar basit o kadar güzel. En basit hayatı yaşamaksa; 



Bu sabah güne annemin; ''Hadi kalk kadın senin odanı temizleyecek'' cümlesiyle merhaba dedim.
Mutfakta ayaküstü bir kahvaltının ardından yine annemin ''Yemeklik domates alır mısın'' cümlesiyle kendimi markette yumuşak şekerlerin olduğu reyonda buldum... Domatesleri alıp eve geldiğimde annem beni kapıyı yarım aralayarak karşıladı; bugün sana ev haram demekti bu.

Güneş tam tepedeyken kendimi eski mahalleme attım, teyzemin zilini çaldım fakat kapı duvar.
Eniştemlerin mahallesinden sessizce geçtim; uyanmasınlar diye... Ve lise zamanlaımda çok yaptığım, yalnız başına film günü için kendimi avm minibüsüne attım. Önce biletimi alır, sonra yemek yer ve filme girerim diye düşünürken bir anda filme girmekten vazgeçerek kendimi kitapçıda buldum.
Mungan'ı aradı gözlerim raflarda hemen. Aşkın Cep Defteri'ni görüp koltuğumun altına sıkıştırıverdim. O sırada inanılmaz çekiciliğiyle ''80'lerde Çocuk Olmak'' bana bakıyordu. Almadan edemedim. Kadir Aydemir'in hazırladığı kitapta 90 kadar yazar 80lerde geçen çocukluk anılarını yazmışlar. İlk anı kitabı hazırlayan Aydemir'in. Tek solukta bitirdim. Onu da sıkıştırdım güvenli kollarıma. Alanı biraz daha dolaşırken Stefano D'Anna 'ın ''Tanrılar Okulu'' gözüme ilişti. Zamanında okumayı istediğim ama kendimi hazır hissetmediğim bir dönemde vazgeçmiştim almaktan. İçeriğini zaten biliyordum hemen diğerlerinin yanına onu da ekledim. Aynı anda farklı kitapları okumak bence en güzeli. Kendimi sadece bir kitaba bağlamayı sevmiyorum ve nedense sevdiğim kitapları hiç bitmiycekmişim gibi okumak bana daha çok zevk veriyor. Çerez kitap istedim ve Emre Tuncer'in ''HAYAT Felsefesi''ni gördüm. Tam aradığım kitaptı. Şöyle bir içine bakınca, hemen benimsedim. Benimdi artık.

Müzik ve Film. Önce Müzik; Sibel Gürsoy benim hayatımda çok özel bir yere sahip. İlk albümünü eski sevgilim sayesinde tanıdım ve tam anlamıyla aşk'tı. Yol 'u görünce rafta hemen aldım. Dinlemek için heycanlandım fazlasıyla hatta. Dvd'lerin yeni çıkanlar ve en çok satanlarına baltıktan sonra benim için bir klasik olan karma bölümünden; Catherine Breillat filmi ; A Ma Soeur'i ve Stepken King'in; IT'ini aldım yine yüzümde salak bir mutluluğu temsil eden tebessümle. Kitapçılara girdiğimde 1 ay sonra hangi kitabın arasında kaybolacağı belli olmayan kitap ayraçlarından almadan edemem İstanbul desenli, oğlak derisinden bir ayraç ve yanında 6'lı bardak altlığı alarak tam kasaya doğru bedenimi çevirmişken, ruhum; Penguen ve Uykusuz' uzandı.

Avm'de bir kaç mağaza baktıktan sonra; bir şeyler yemekten vazgeçip İKEA'ya geçtim. 1 saate yakın zaman harcadıktan sonra hiç bir şey almadan çıktım ve yine güneşin vurup, oto sanayi kokusuyla, yanmış deri kumaş kokan minibüse binerek evimin yolunu tuttum. Semt pazarının biraz aşağısında indim. Pazarın girişinde tanesi 2 liradan 2 saksı fesleğen aldım bir küçükten. Ve pazarın içini direk geçerek, çıkışında meyve satan dede ve 2 torunundan 5 liralık kiraz alarak kapıyı çaldım. Annem açtı kapıyı, ''Evime girebilir miyim dedim'' güldü sadece bu sefer kapıyı ardına kadar açarak.
Elektrik süpürgesi, deterjan kokuları ve yanımda kitap, dvd ve fesleğenlerim eşliğinde yazdığım bu yazıyı sonlandırırken; İçim dingin, ruhum duygusal ve bedenim uyku istiyor.

Çoçuk olmak hep güzeldir ve istersen hep çocuk kalabilirsin.
Çiçekleri sev, hayvanları okşa.
Kendine zaman ayır ve kendin için ''bazen'' gereksiz hacamaktan korkma.
Gülmeyi unutma.
Sessizliği dinle.
Seslerin içinde kaybolmayı keşfet.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder